LAÜ Akademisyeni Ataman, “21 Mart Down Sendromu Günü” dolayısıyla bilgiler aktardı
Çocuğun Down Sendromlu olması bir genetik farklılıktır
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Dr. Fazıl Küçük Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Öğretmenliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Ataman, “21 Mart Down Sendromu Günü” konusunda açıklamalarda bulunarak, detaylı bilgiler aktardı.
Down sendromu 1959 yılından bu yana Trizomi 21 olarak da bilinmektedir
Down Sendromu’nun en yaygın genetik problemlerden biri olduğunu söyleyen Ataman, “İlk olarak 1866 yılında Johan Langdon down tarafından tanımlanmıştır. Down sendromu ayrıca 1959 yılından bu yana Trizomi 21 olarak da bilinmektedir” dedi. Down Sendromunun her bin canlı doğumdan birinde göründüğünü dile getiren Ataman, “Çocuğun fiziksel görünümü diğer çocuklardan biraz farklı olabilir, bir takım sağlık sorunları bulunabilir. Fakat unutulmaması geren husus, bazı çocukların sarı saçlı, bazılarının mavi gözlü olması gibi çocuğun da Down Sendromlu olması bir genetik farklılıktır” dedi.
Down Sendromlu çocukların da kendilerine özgü kişilikleri, yetenekleri ve düşünceleri vardır
Down Sendromu konusunda iki şeyin kesin olduğunu vurgulayan Ataman, birincisinin Down Sendromunun kaynağının anne-baba olmadığını ve hamilelik öncesi veya sırası olan hiçbir şeyin çocuğun Down Sendromlu doğmasına yol açmadığı olduğunu söyledi. “İkincisi, diğer çocuklar gibi Down Sendromlu çocukların da kendilerine özgü kişilikleri, yetenekleri ve düşünceleri vardır” diyen Ataman, diğer çocuklar gibi onların da farklı kişiliğe sahip bir birey olarak büyüyeceklerini ifade etti.
Annenin yaşının ilerlemiş olması, sendromun sıklığı ile ilişkili olan tek istatistik veridir
“Down Sendromuna neden olan belirleyici faktörler konusunda, annenin yaşı, radyasyon, troit antibodies, uyuşturucu ve alkol kullanımı gibi çeşitli tezler ortaya atılmış olsa da bunların içinde kesinlik kazanmış olanı yoktur” diyen Ataman, sonuçta 21. kromozomun bilinmedik bir nedenle bölünememiş ve yeni hücrede yerini koruduğunu belirtti. Annenin yaşının ilerlemiş olmasının, sendromun sıklığı ile ilişkili olan tek istatistik veri olduğunu dile getiren Ataman, “Son yıllarda yapılan çalışmalar kromozom bölünmezliğinin yalnızca anne yumurtasından değil baba sperminden de kaynaklanabileceğini göstermiştir” dedi.
‘Sonraki çocukların Down Sendromlu olma riski nedir?’ sorusuna Ataman, “Çocuğun kromozom değişiminin türüne bağlıdır. Çocuk doğduktan sonra tekrar etme riski Trizomi 21’de % 1’in altındadır. Anne ve babanın yaşlarına bağlı değildir” dedi. Mozaik formda riskin yüksek olmadığını söyleyen Ataman, istisnaların oluştuğuna vurgu yaptı. Translokasyonların çocukta yeni oluşmuş olabileceğini, o zaman tekrar etme riski olmadığını belirten Ataman, “Translokasyon bir ebeveyn tarafından genetik olarak aktarıldığında, o zaman tekrar etme riski % 8 ile % 10 arasında değişmektedir” dedi.
Down sendromu bireylerin neler başarabileceğine ilişkin kesin bir yargıda bulunmaktan kaçınılmalıdır
Eğitim seçenekleri hakkında bilgi veren Ataman, “Down sendromunun türüne ve yoğunluğuna bağlı olarak kaynaştırma ortamında yüksek öğrenime kadar çıkabilenler bulunmaktadır. Üniversitede okuma hakkı kazanmış Down sendromlu çocuklar bulunmaktadır” dedi. Bu bağlamda programların onlara göre düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Ataman, “Eğitimde temel olan en az kısıtlayıcı bütünleştirilmiş ortamda çocukların öğrenim görmelerini sağlamak temel amaçtır” dedi. Bu konuda gerekli yasal alt yapının mevcut olduğunu dile getiren Ataman, “Down sendromlu bireylerde zihinsel yetersizlik görülmesine karşın günümüzde normal gelişim gösteren çocuklarda olduğu gibi bu bireylerin neler başarabileceğine ilişkin kesin bir yargıda bulunmaktan kaçınılmaktadır” dedi. Ataman, bu çocukların; kısa süreli işitsel hafızada zorluklar, konuşma ve dil gelişiminde zorluklar, bilişsel yetersizlik, algısal yetersizlik, bir durumdan başka durumlara genellemede zorluklar, kısa dikkat süresi, ince ve kaba motor becerilerde gecikme, güçlü görsel farkındalık ve görsel öğrenme becerileri gösterebileceklerini söyledi.